Uncategorized
Kişisel gelişim

Kişisel gelişim

Nedir bu son zamanların en popüler gelişimi?
Elbette ki “kişisel gelişim” denilen olgu.
Bakın çevrenize, neredeyse yolu oradan geçmeyen yok gibi artık. Tabi, kendinde sorun arayıp da bulamayanların yolundan bahsediyoruz.
İçim sıkılıyor, yapacak bir şey bulamıyorum, her şeyim var ama mutsuzum. Belki de benim aklım yok, kendimi idare edemiyorum, senin aklına ihtiyacım var demek. Ya da benim istediklerimi doktorlar söylemiyor ama koç arkadaşlar söylüyor. Biraz onların aklıyla yürüyeyim demek mi?
Ne derseniz deyin, isterseniz de sitem edin bana. NLP adı altında ülkemize önce kitaplarla giren sonra da koçluk, eğitmenlik, psikolojik her türlü sorunlara baktığını ifade eden, ağzı laf yapan insanların ortaya attığı nabza göre şerbet verme mesleği. Aslına bakarsanız kişiye öyle kuru kuru gaz vermekle neyini tetiklediğini ya da bozduğunu bilmeyenlerin, tıbbın içine hiç girmemiş buna rağmen insanı tedavi etmeye çalışanların alanı bu serbest bölge. Atar atar tutarsın, belki bir nebze iyi geldiğini sanırsın ama sorunun kökenine inmeden de sonuç elde edemezsin.
Kişisel gelişim, kişinin kendi ile beraber bir takım sorulara yanıt vermesiyle başlar. Aslında biz biliriz ki, insan fıtratını bilmekle başlar. Fıtratı bilmek için de başkasını ayna olarak görmek gerekir.
Kişi ister istemez toplumda bir aynalı çarşıda yaşamaktadır. Hem kocaman bir ayna ve devasa bir çarşı. Ve bu çarşı içinde insanlar birbirine ayna tutarak devam ederler yaşamlarına. İşte asıl kişisel gelişim de bu hal üzerinde fıtratı da bilmekle, kendini tanımakla başlar bir nevi. Biyolojik olarak fıtratı bilmek,  sonuçta da haddini bilmek gerekir işte.
Bir anne baba düşünün, Yavuz Sultan Selim olabilecek olan çocuğuna Yunus Emre gibi davranıyor. Yani fıtrata aykırı davranıyor. Zorluyor, değiştirmeye çalışıyor çocuğunu. Sonuç, sıfır olarak beliriyor. Zira belli bir müddet susan çocuğu zamanı gelince ebeveynin istediğine tam ters davranabilir. Kendi kişiliğini ortaya çıkarmak ister. Haklıdır da…
Dünya koskoca bir kuyudur bir taraftan da. Sımsıkı sarılacağımız bir ipe ihtiyaç duyarız o kuyunun içinde. Zaten de söyler yüce kitabımızda, ‘Allah’ın ipine sımsıkı sarılın.’diye…
Çok boyutlu bir mekanda yaşıyoruz ve bizi bu mekan içeri çekiyor. Onun öyle bir hipnotize edici gücü var ki farkına bile varmadan kapılıp gidiyoruz. Uzun ince bir yoldayız tabiri caizse. İşte bu yolun taşı toprağı, çivisi, çaputu ile girdabın içinde döner durur insanoğlu. Bu hipnotik etki içinde eğer kendini bilirse insan, hem haddini bilir hem de akıl ve ruh sağlığını koruyarak yoluna devam eder. İnsanın kendini bilebilmesi için de başkasını ayna olarak görmesi gerekir.
Zaman zaman düştüğü yerden kalkabilmek için elbette yardım gerekecektir ama ehil olandan tabi ki. İşini para, güç, mevki, aldatma amaçlı yapmayandan yardım almalıdır. Gerçekleri ayna olarak tutabilecek olandan, işini severek ve de insana adayarak yapandan almalıdır bu yardımı. Böyle olursa bir faydası olacaktır insanın insana.
Hayatın tozpembe olmadığını biliyoruz ama ümidin kaybolmasının da tehlikeli olduğunu da biliyoruz. Dağların yüklenemediği emaneti yüklenendir insan ve kendini tanıma sürecinde önce insan olmanın değerini iyi kavrayandır.
Özetle kişisel gelişim, kendini tanıma sürecinde, önce insan olma ile başlamalıdır.
Önemli olan;  gelişimimizi, bu hayatta kaybolmadan, yıpranmadan en güzel şekilde yönetebilme becerisine sahip olabilmektir. Ve bu konuda, doğru kaynak, doğru yol gösterici, dosdoğru insana ihtiyaç vardır. Zira yol epeyce uzun ve de zaman zaman taşlıdır…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir