
Hacamatta Aidin Salih ekolü
Size Bursa Uludağ üniversitesi ilahiyat fakültesinde yapılan bir çalışmadan notları aktarmak istiyorum. Bu çalışmada din-sağlık kesişiminin merkezinde yer alan tıbb-ı nebevi (nebevi tıp) odağında din-sağlık ilişkisi konu edinilmiştir.
Uygulamaların Dinî Açıdan Meşrulaştırılması
Tıbb-ı nebevi adı altında yapılan tedavilerin ticarileştiği katılımcılarca sıklıkla dile getirilmiştir. Ancak katılımcılar bu işleri hizmet temelli yapan uygulayıcıların da olduğunu ifade etmişlerdir. Hacamat esnasında uygulayıcının dinî referanslar temelinde açıklamalar yapması ve işlemi dinî bir ritüel havasında gerçekleştirmesi bazı katılımcılar için beklenen ve istenen bir durumdur. Örneğin açlık tedavisi için müracaat edilen Aidin Salih ekolüne bağlı hekimin din temelli açıklamaları, bir katılımcı için tercih sebeplerinden biri olmuştur.
Katılımcı: “… Ben doktor seçerken Bursa’da bir H-2 bey vardı bir de H- 1 bey vardı. Ben ikisinin de seminerlerine gittim. H-1 beyin dedikodu- sunu yapmış olacağım ama çok fazla paraya odaklı bir doktor. Hiçbir şekilde konuşmalarını hadisle, ayetlerle güçlendirmiyordu, tamamen bu işten para kazanmaya yönelik biriydi. H-2 bey öyle değil, gerçekten yaşayan biri.”
Açlık tedavisi için aynı hekimlere başvuran ilahiyat mezunu katılımcılar ise bu tedaviden olumlu sonuç almış olsalar bile hekimlere ve bu tedavinin sünnetle temellendirilmesine çok ağır eleştiriler- de bulunmuşlardır. İlahiyat mezunu katılımcıların en temel eleştirisi, açlık tedavisinin sağlam bir dinî temeli olmadığı ve bu uygulayıcıların kendi görüşlerini zayıf hadisler üzerine bina ederek dinî bir renge bürüdükleridir. Bu katılımcılar dinin bir meşrulaştırma aracı olarak kullanıldığını ve dinî bilgisi zayıf kişilerin dinî duygularının istismar edildiğini düşünmektedirler.
Katılımcı 4 … İşte oradaki sekreterleriyle filan konuştuk. İkide bir hadis, sünnet bilmem ne. ‘Bak dedim bir şey biliyorsanız onu uygulayın, bir şeyler söylemeye çalışın; ama işin içine din sosu karıştırmayın, hadis sosu karıştırmayın, tıbb-ı nebevi deyip de insanların kafasını bulandırmayın’ diye onlara rest çektim. Tıbb-ı nebevide az yemek vardır, ama sen az yemekle 3 günlük açlığı bir araya getiremezsin. (Tıbb-ı nebevi adı altında) şarlatanlık yapılmasına karşıyım. O günlerde kendim yüzde yüze yakın faydalanmış olmama rağmen insanlara tavsiye eder miyim? Canıgönülden edemem çünkü ben kendi hastalığımı biliyorum, nerde ne kadar yararlanacağımı biliyorum, istismara müsait değilim. Ama birini yönlendireceğim, öteki hacamattan girecek sünnetten çıkacak, kimseye tavsiye etmiyorum. …. Hacamatçıları da aşağı yukarı benzer şeyleri söylüyorlar. Din istismarı, hadis istismarı, tıbb-ı nebevi istismarı ifadesini kullanıyorum rahatlıkla.”
Katılımcı 2 … Hep böyle dini kullanma amaçlı gibi hissediyorum. Yani benim içime doğan şey, insanlara bir şey yaparken başarı elde etmek için özellikle de bizim halkımız dinî duyguları ön planda olan bir halk olduğu için bu yönde mutlaka bir eğim veriyorlar. Yani öncelikle din temelliymiş gibi gösterip daha sonrasında modern tıpla birleştirmeye, insanları o şekilde ikna etmeye çalışıyorlar. (…) Yani kitapta tıbb-ı nebevi kitabında Aidin Salih’in açlıkların vücuttaki toksinleri attığını, Peygamber Efendimizin 40 gün boyunca sadece hurma ile iftar ettiğini ve onun dışında su dışında başka hiçbir şey içmediğini vs. kaynakları buna dayandırıyorlar. Fakat ben Kur’an kursu öğreticisi olarak 40 gün boyunca aç kaldığına dair bir şey gördüm mü, görmedim.”
Gerek Aidin Salih’in kitabında gerek bu öğretinin uygulayıcılarında dikkat çeken hususlardan biri tıbb-ı nebevinin hudutlarının oldukça genişletilmesi ve öğretinin bütün unsurlarını dine dayandı- rarak meşrulaştırma çabasıdır. Bu bakış açısının ulaştığı nihai nokta ucunda ölüm olsa bile sezaryen gibi cerrahi müdahalelerden din adına kaçınılmasıdır.
Katılımcı 5 … (H-1) Hadisleri söylüyor mesela ya da ayetleri, ama bunu günümüze uyarlayarak, bağlamından kopararak, biraz kendi düşüncesine uyarlayarak anlatıyordu. … Dikkatimi çeken örneklerden biri günah kavramı. O, günah kavramını biraz daha farklı bağlamda değerlendiriyor ya da mesela cin kelimesi diyelim ki işte gayb alemindeki her türlü şeyi biraz bu şekilde açıklıyor. Şöyle diyor: ‘İşte evimize biz deterjan alıyoruz, o deterjanlar işte evdeki her şeyi öldürüyor diyor, ondan sonra diyor çocuklarımız yapay gıdalarla besleniyorlar, her türlü şeyi dışarıdan alıyoruz. Bunlar bizim hem biyolojik durumumuzu etkiliyor, hem ruhsal durumumuzu etkiliyor. Bunlar birer günahtır.’ diyor. Modern hayatın ve modern hayatın getirdiği her şeyin günah olduğunu söylüyor. Tabi meseleyi şuraya getiriyor işte ‘dolayısıyla modern tıbbın getirmiş olduğu her şey de her türlü günahtır, dışarıdan müdahaleler günahtır. Diyelim ki sezaryenle doğum yapılması yanlıştır, tamamen doğal, Allah’ın yaratmış olduğu kanunlara yasalara aykırıdır gibi, bunların hepsi günahtır.’ şeklinde değerlendiriyor. Eşim de ‘Nasıl?’ dedi, ‘Yani şimdi diyelim ki çocuk olacak o zaman diyelim ki hani anne çok riskli bir durumda, çocuk da çok riskli bir durumda, sezaryen olmaması mı gerekiyor?’ ‘Tabi, olmaması gerekiyor.’ dedi. ‘Peki ölüm olursa?’. Verdiği cevap çok enteresandı. “Eğer ölürseniz şehit olursunuz, siz bu makamı ret mi ediyorsunuz?”
Hacamat uygulamalarında GETAT hekimleri ve Rus bir hacamatçıdan eğitim alan bir uygulayıcı dışında katılımcıların tüm işlemlerinde din temelli bir açıklama yapılmıştır. Bu hususta da ilahiyat mezunu katılımcılar tıbb-ı nebevinin kazanç kapısı hâline getirildiğini düşünmektedir.
Ve son olarak şu katılımcıyı da ekledim.
Katılımcı 6 “… Hani tıbb-ı nebeviyi kullanan kimseler çok ağırlıkta. Hani kendi yapmak istediklerini tıbb-ı nebeviye artık montaj edip bunu da sanki dindenmiş gibi gösterme çabası var millette. (…) Hani Sübhanekeyi okusa 10 tane yanlışı çıkacak adamlar sakal bırakıp sırf bunu ‘Peygamber Efendimizin sünnetidir ben bunu yerine getiriyorum falan’, işte ‘Şu kadar kupa çektim, ondan sonra bunun bedeli de çarpı şudur’ deyip hesap yapıyorsa, bunun biraz daha artık ticarileştirildiğini düşünüyorum.
Konu o kadar geniş ve makale o kadar da uzun ki hepsini buraya alamadım ama şunu da belirtmek istiyorum ki Aidin Salih ekolüne dikkat etmekte fayda var. Kitaptaki yanlış bilgiler ve uydurma sözlerin daha detaylı olarak incelenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bu arada parantez içinde şunu dipnot olarak belirmişler ki onu da buraya yazdım. (Katılımcının bahsettiği Peygamber Efendimizin 40 gün oruç tuttuğuna dair rivayeti inceleyebilmek için başvurduğumuz Gerçek Tıp kitabının 2008 baskısında yer alan “Ayrıca Ebu Zer (r.a.) Buhari ve Müslim’in sahihlerinde Peygamber Efendimiz’in ‘Zemzemden başka yiyeceğim olmadığı halde Kabe’yle örtüsü arasında kırk gün kırk gece kaldım’, şeklindeki ifadenin güncel baskılarda çıkarıldığı tespit edilmiştir. bk. Aidin Salih, Gerçek Tıp (İstanbul: y.y., 2008), 151; Salih, Gercek Tıp: Yitik Şifanın İzinde.)